16 Eylül 2011 Cuma

Eylül...

İster istemez hüznünden kaçamadığımız, hüzünle bizi sarıp sarmalayan aydır Eylül. Bir kaygı, bir tasa, bir durgunluk çöreklenir insanın içine. Nedenini bilmezsin. Bir tarafın bu durgunluktan kaçmak ister; bir tarafın da bu hüznü yaşamak. Dökülmüş sarılı kahverengili yapraklar, ağlayan gökyüzü... Kim bilir belki gökyüzü Eylül'ün hüznüne ağlıyordur. Bu nedenle hüzün yağar insan üstüne... Rüzgarı bile başkadır Eylül'ün. Yaz düşüncelerini savurur, kış düşüncelerini avucuna bırakır. Yaşadığın her yere yakışır Eylül. İçini yaz ayı gibi ısıtmasa da üşütmez. Tam tadındadır; çünkü yazdan çalınmış ılıklık vardır yüzünde. Güneşin battığı sarılı, turunculu renk bile başkadır. Ne Ağustos kadar sarı, ne de ekim kadar kırmızıdır, tam kıvamında turuncudur. Bir yaz aşkı için bitiş ayı olabilir; lakin bazısı için başlangıçtır Eylül. Hüzün getirse de bağıra basılacak kavuşmalar da getirir. Doğa yeşile küser; ben aşka küserim Eylül'de. Uğur getirmez Eylül bana. Kuşların göçüş mevsimidir, yüreğimden kuşlar göçer. Hazan vurur içimi. Bilmem kaç kırılganlık, ağlayış, ayrılık ardından hüzün çöker ruhuma. O yüzden Eylül' de en sevdiğim şarkı budur. "Mazi Kalbimde Bir Yaradır." Yaradır işte Eylül, acıtır gönlümü...
Bu da bir Eylül hikayesi, bir şarkının neden sevildiğini anlatan yazı olarak kalır Günceme... Yüreğimden dökülür, ellerim yazar.


Hiç yorum yok: