31 Temmuz 2011 Pazar

Ne Mutlu Türküm Diyene...

Bazı duygular vardır ki tarifi zordur.

Eğer, İstiklal Marşı çalarken, içinizde köpük gibi kabaran bir duygu ile ay yıldızlı bayrağa bakıp bütün benliğinizle “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” diyebiliyorsanız,

Eğer, önünüzden bir ip gibi muntazam bir şekilde geçen askeri birliğinizi, damarlarınızdaki kan dolaşımını hızlanarak ve duygusallaşarak, iftiharla seyrediyor, tarihin akışını değiştiren kahraman ordunuzla gurur duyuyorsanız,

Eğer, yaşadığınız bu günleri yaratan, bu uğurda canlarını, kanlarını feda eden atalarınızın nasıl bir özveri içinde davrandığını idrak edebiliyor, tarihinizle ve atalarınızla gurur duyuyorsanız,

Eğer, ülkenizin geleceği için siz de, severek ve isteyerek bazı fedakarlıklar yapabiliyorsanız veya yapmaya hazırsanız,

Eğer, dostlarınızla muhabbet içinde geçen bir gecede şarkıların yanı sıra ‘Dağ başını duman almış’, ‘Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız’, ‘Çıktık açık alınla’, ‘Yaslı gittim, şen geldim’ gibi marşları da büyük bir zevk duyarak söylüyorsanız,

Eğer, milli maçlarda galibiyet sizi sarhoş edip, mağlubiyet bir o kadar kimyanızı bozuyorsa,

Eğer, yabancı bir ülkede, daha itibarlı olurum düşüncesiyle kendinizi başka bir ülkenin vatandaşı gibi tanıtmıyorsanız ve her yerde gururla “Türküm” diyebiliyorsanız,

Eğer, ülkenizde yapılan her güzel eseri zevk duyarak alkışlayıp, her tatsız olayda üzüntü duyabiliyor ve iyisiyle-kötüsüyle, eğrisiyle-doğrusuyla, tozuyla, çamuruyla, doğduğunuz ve yaşadığınız toprakları seviyorsanız,

Eğer, Laz’ı, Kürt’ü, Çerkez’i, Musevi’si, Ermeni’si, kültürlüsü-cahili, köylüsü-şehirlisi, düzgünü-üçkağıtçısı, sivili-askeri, ile bir bütün olarak bitlikte yaşadığınız insanları seviyor, iyi ve kötü günleri paylaşabiliyor, kendi insanınızı sıcak ve sempatik buluyorsanız,

Eğer, Atatürk’ün ‘Onuncu Yıl Nutku’nu her zaman aynı heyecanla dinleyip, kökünüz nereden gelirse gelsin, inançlarınız ne kadar farklı olursa olsun, göğsünüzü gere gere, “Ne mutlu Türküm” diyebiliyorsanız…

Siz bu ülkenin gerçek sahibisiniz…

27 Temmuz 2011 Çarşamba

26 Temmuz 2011 Salı

Hayatın reklam kuşağı: Çocukluk...

Mutluluğum, bir pamuk helvanın tadında saklansın,
Bildiğim tek can acısı, yere düştüğümde kanayan dizlerim olsun,
Sevincim, babamın akşam eve gelirken getirdiği çikolata olsun,
Huzurum, babamın kucağına yattığım zaman saçlarımı okşayarak uyutması olsun,
Güvenim, bir elimi babamın diğerini annemin tutması olsun...


Çocuklukta mutlu olmak altın gibi, kaybedilince anlaşılıyor. Şimdi ne yapsam, çocukluğuma dönmem imkansız. Hayal bile değil. Ellerim, ayaklarım, bedenim... Hangi ara büyüdünüz? Ya içimdeki, içimdeki çocuk sen de büyüdün mü? 
Kendi adıma istemeye istemeye üniversiteye girerken öğretmenliği yazmıştım ama sanırım hayatımın en güzel tercihini yapmışım başka meslek yapamazdım. İçimdeki çocuk büyümüş olamaz bu yüzden. Beni bırakıp gidemez; ufacık ayaklarım, ellerim, bedenim gibi. Terk etseydi ben farkederdim çünkü. Hala sevindiğim zaman gözlerim kalp şeklini alabiliyor. Hala anneme, babama sırnaşabiliyorum tıpkı çocukluğumdaki gibi.
Bu ara çocukluğuma takmış durumdayım. Açıyorum youtube'u allah sizi inandırsın 90'lar pop dinliyorum, klipleri izliyorum. Çok eğlenceli. Buram buram çocukluğum kokuyor... Mmmmm mis miss... :)
Yine okuldan gelsem çantamı fırlattığım gibi Susam Sokağı'nı izlesem. Hergün bir sayıyı vermelerini izlesem, o sayı ile alakalı, sürekli sayının adını tekrar etmekten başka bir melodisi olmayan o şarkıyı söylesem.  Şeker Kız Candy'de Antony'i görsem, Voltran'ı oluştursam, Tusubasha ile akıllara zarar bir gol atsam rakip takım ağlarına, He-man, Shira olup gölgelerin gücü adına; güç bende artık diye çığırıp dursam evin içinde... Ve daha bir sürü aklıma gelmeyenler... Şimdiki programlar program mı? Kimin eli kimin cebinde belli değil. O zamanlar saygı vardı, hoşgörü vardı. Şimdi birine bir şey söylesen çekip vuruyor, yumrukluyor, saldırıyor... 
Gel de özleme çocukluğunu. Eyy çocukluğum gel, gel de bul beni. Hasretle çekeyim kokunu içime, sevincini içime aktar. Yine küçücük mutluluklarıma eş değer ol. Gel, gel de bul beni. Çünkü; ben seni çok özledim.



ÇOCUKLUĞUM
Affan dede'ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.

Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Uçurtmam bulutlardan yüce.

Havuzda su şırıl şırıldır.
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Cahit Sıtkı TARANCI

22 Temmuz 2011 Cuma

Günümün Sözü

"Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. Peki, neden bilir misin? Çünkü insanlar hazineye inanmazlar."
 
Paulo Coelho 

Ruh Kemirgeni

İç çekersin cık! geçmez. Derin bir nefes alır "offff!!" sesi ile bırakırsın cık! geçmez.  Çünkü; neden havasız kalmış olman değildir. İç organlarını kaplamıştır. Bu nedenle ismi "İç sıkıntısı" dır. Nedir derdin diye sorarsın kendine, sebebini bilmediğini söyler iç sesin. Aslında iç ses sana birşey söylemese de sen sebebini bilirsin ama nerde saklarsın bilinmez. Bilmediğin şey ; ne yapacağın, nerden başlayacağın...Bir şeyler yapmaya takatin var mı ki sanki?
Eskiler gelir aklına, daha bir sıkılır için. Halbuki olan olmuş, geçen geçmiş, biten bitmiştir. Ona dokunamazsın, müdahale edemezsin. Belki yine aynı şey olsa aynı davranacaksındır. Pişman değilsindir yaptığın hiç bir hareketten... O zaman nedir sebep? Neden sıkılırsın? Cevap veremezsin...  Gelecek ise çok uzak kalır, ne yapacağını bilemezsin. Geleceğin tam altında "Zaman" ve "Sabır" yazar. Ona da dokunamazsın. Çünkü dokunduğun anda canın yanar, daha zamanı gelmedi ki uyarısıyla.  Öyle birşeydir ki yüreğinin üzerine 15bin ton yük yüklenir, yorar, halsiz bırakır. Çevrendekilerin de sanki başına gelmiyormuş gibi;
"Havalardandır, geçer" 
"Psikolojiktir, geçer."
"Amaann sen de rahatla biraz, geçer"
"Keyfini bozma, geçer." bla bla bla... :)
Ahhh evet geçecek biliyorum.
Devam o halde... Yüreğin kurtulur zincirlerinden bekle ve gör....


Aaaa bir şiir buldum... İliştirivereyim cancazım :)
Nasıl başlar,
Niye başlar
Bilinmez.

Bir el sıkar
Kalbimi.
İlacı yok,
Çaresi yok...

Sessiz sedasız
Katlanacaksın.
Yapayalnız,
Kimse bilmeden,
Bu iç sıkıntısını,
Çaresiz taşıyacaksın

21 Temmuz 2011 Perşembe

Günümün Sözü

 
Yalnızlığına iyi bak...
Sahip çık!
Kaç kişinin emeği var onda kim bilir...
                                                                                         Oğuz Atay

19 Temmuz 2011 Salı

Yılmaz ÖZDİL ----- İsim - Şehir - Hayvan

" İşgal edilgiği gün, bir ulusun kurtuluş savaşını başlatan... İşgal bittiği gün, o ulusun kurtuluş savaşını bitiren... Dünyadaki tek şehrdir. Ne güzeldir bugün İzmir'de olmak. Ve ne zordur bugün İzmir'de olamamak. Kıymetini bilmek lazım." (Syf 31)
" 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.' diyen diktatörü, dünyanın neresinde gördünüz Allah'ın gerizekalıları?" 
(Syf 36)

" Peki bunca karalamaya rağmen... Niye seviyoruz O'nu bu kadar? Niye unutmuyoruz? Niye özlüyoruz?  Benin cevabım şu... Bu milleti soymadı. Ülkesini işgalden kurtaran, rejimi değiştiren, devrimler yapan lider dünyada çok... Ama bu işleri yaptıktan sonra milletini soymayan dünyadaki tek lider o... Rakıyı falan anlatırlar, bunu anlatmazlar." (Syf 38-39) 
" Genç arkadaşlar... Sepet gibi oturmayın. Tarih okuyun." (Syf 49)
" Kendi yurdunuza incir ağacı dikilsin istemiyorsanız, ihanetin karşısına dikilin." (Syf 50)
" Minnettar olunması gereken insan içerdeyken, ruhu prangalı olan bizler dışarda mıyız sahiden?" (Syf 162)
" Memleketi satıyorlar gıkın çıkmıyor, tarlana alt tarafı bir inek giriyor, bütün köye dava açıyorsun emmoğlu!" (Syf 169)

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Günümün Sözü


Kendinden kaçanlara saklanacak yer kalmaz dünyada. Gün gelir kendileriyle tanışırlar. Asıl yalnızlık o zaman başlar. Hayata geç kalmıştır kendine geç kalan.
Şairin dediği gibi: "Bir daha yaşamak zorunda kalır, geçmişi anlamayan."
 
Murathan Mungan

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Şehitler Ölür...

13 annenin canından can koparıldı 2 gün önce. Öfkemi kusmaya kelimeler yetmiyor. Bir avuç şerefsiz Pkklı 13 askerimize kıydı. 13 aslan parçası, 13 vatan yiğidi, 13 ana kuzusu... Mekanları cennet olsun inşallah. Ailelerine sabır dilemekten başka diyecek,  yapacak birşey yok. Ne acıdır EVLAT kaybetmek... 
2 gündür moral bozuk, ne gülmenin ne de eğlenmenin bir önemi var. Biz burada rahat edelim diye canım memleketimin diğer ucunda 13 şehit. Facebookta hala profil resimleri değişiyor hala mehmetcik ve türevi gruplara üye olunuyor. Neyi değiştirecek bu yapılanlar? Sosyal paylaşım sitesinde ne kadar ses getirecek? Sokaklara dökülmeli... Bir şey yapmalı... Bu şerefsiz vatan hainlerine; yediği kaba pisleyen, bir hayvan kadar bile olmayan adi şerefsizlere ders vermek gerek. 

Şehit haberi geldiğinde aileler "Vatan Sağolsun." diyorlar. Bu lafı demek koymuyor da 3 gün sonra şehitlerin unutulması daha bir koyuyor adama. Çabuk unutuyoruz. Yazık... Çok yazık... Azcık ders almasını bilsek, azcık yapılanları unutmasak, bu kadar çaresiz olmazdık diye düşünüyorum.

Lanet olsun size, lanet olsun davanıza... 13 insanın, hayatını, özlemlerini, geleceklerini, aşklarını, umutlarını tükettiniz..Binlerce lanet olsun...

 

Şimdi giderken sana 
Ülkemin toprağında büyüyen bütün çiçekleri bırakıyorum;
Doya doya kokla,
Bütün nehirleri ırmakları veriyorum sana; kana kana iç,
Havayı doya doya içine çek,
Özgürce korkma da gez dolaş yaşa
Hepsinin bedeli ödendi nasıl olsa ...



İçinden hayat geçer bu şarkının. Kalbi sıkar... 13 şehidin ardından göz yaşı akıtır...

14 Temmuz 2011 Perşembe

Hı Hı Evet Sıcaklardan...

Şimdiye kadar hep içine oturan sıkıntıları bir kenarda biriktirmiş, neşeli kahkahalarını ortaya fütursuzca saçmışsan, işin garip tarafı birileri üzülmesin ya da daha kötüsü üzmesin diye yapmışsan, sen elinden geleni yaparken karşıdaki elinden gideni yapmışsa, özlemlerinin ve meraklarının sonu gelmiyorsa... Hı hı evet bu kesinlikle havalardandır, sıcaklardandır... Bir şey biliyoruz da söylüyoruz...



İçkiye benzer bir şey var bu havalarda
Kötü ediyor insanı, kötü...
Hele bir hasretlik oldu mu serde;
Sevdiğin başka yerde,
Sen başka yerde.
Dertli ediyor insanı, dertli.

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda,
Sarhoş ediyor insanı, sarhoş


Orhan Veli Kanık

12 Temmuz 2011 Salı

Günümün Sözü


"Yarım iyiler gittiğinde, tam iyilerin geleceğine yürekten inan." 


Ralph Waldo EMERSON
(Bir Buket Beyaz Gardenya'dan)

Hayal Kırıklığı... Hoşgeldin...

Sevgini sunarsın insanlara
Nefretleriyle uzaklaştırırlar ellerini
İlk önce kalbini kırarlar
Sonra da hayallerini...

Bir hayalin kırılması:
Küçük bir çocukken istediğiniz oynamayı hayal ettiğiniz bir oyuncağın alınmaması, hayat mücadelesinde güvenilen dağlara yağan karlar, duymayı istediğiniz, dilediğiniz aferinleri duymamanız, beklediğiniz özürlerin dilenmemesidir.
Hayal kırıklığı; özlediğiniz halde özlenmemiş olmanız, bunu hissetmenizdir.
Hayal kırıklığı, onca didinmelerinizin, emeklerinizin karşılığını alamamanızdır.
Hayal kırıklığı; birinci tercihinizden girip, severek okuduğunuz okulun diplomasını elinize aldığınızda, ülke şartlarının sizi işsiz bıraktığını görüyor olmanızdır..
Hayal kırıklığı; kendiniz için istediklerinizi herkes için de istiyor olduğunuz halde, bunun sizden başka kimsenin pek de umrunda olmadığını anlamış olmanızdır..
Hayal kırıklığı, kalbinizin içinde cam kırıklıklarının olması, canınızı yakmasıdır.
Hayal kırıklığı; bir hayalin kırılmasıdır..
Bir hayalin içinden çıkarsınız, hayat başka yerdedir, siz çok çok daha başka yerde..
Hayalkırıklığı her daim üzer insanı; ama sevilen insan tarafından yapılanı yok eder, eritir, bitirir...
Hayaliniz kalsın ya, kırılmasın.

10 Temmuz 2011 Pazar

Günümün Sözü

''Ben bir balığım, aşk ise daldığım bir derya.. Aşktan gözlerim yaşlı olsa da o derya göz yaşımı nerden bilir..? Başımı o denizden çıkarayım desem, balığım ya; nefesim kesilir.''

Mevlana

8 Temmuz 2011 Cuma

Yanlış Anlamalarım, Yanlış Anlaşılmalarım, Anlaşılamamalarım, Anlamamalarım...

Hayal kırıklığı ile el ele yürüyen bir duygu bu. Biliyorum ya!! Bu bahtsız durum, olay aynı kişiye karşı 1. kere de 1001. kere de yaşanıyor olsa aynı çaresizliği yaratıyor. Çünkü kişi değer verdiğiniz kişi.
Doğrusunu açıklarsın, karşındaki sana tam olarak inanamamış hissi oluşur hemen kafanda. Çok lazımmış gibi. Neden? Sen doğrusunu söylediğin halde neden inanmasın ki sana? Değil mi? ..... Değil efendim. Bir kere o his oldu mu mümkünatı yok öyle düşünemezsin....
Bir kere yanlış anlaşıldın mı, ağzınla kuş tutasın gelir; ama ağzın ile kuş tutsan da hiç yanlış anlaşılmış olmamaktan daha iyi olacağını düşünürsün. Gerginsindir, yeniden eline yüzüne bulaştıracağını düşünürsün. Öylece susarsın. Karşındaki de susar. Bu durumda kimsenin suçu yoktur. Yoktur ama ilişkiye öyle ya da böyle zarar vermiştir. Yanlış anlaşılmanın boyutu, ilişkideki soğukluğun derecesi ile doğru orantılı duruma gelir. Yaniii yanlış anlaşılmanın boyutu büyüdükçe, ilişkideki soğukluğun derecesi de artar. İşte bugün bana bu oldu. Ve sanırım ona da bu oldu. Yani konuştuğum kişiye. İki ayrı kişi, ayrı ağızlardan çıkmış iki ayrı cümle, iki ayrı yanlış anlaşılma. İnsan düşününce bu işin içinden çıkabilir mi? Düşünmek, sadece bu olaya odaklanmak ne kadar doğru? Bi dahaki sefere kimse kimseyi anlamayacak mı? Haklı ya da haksız yok ki neyi, neye göre tartacağım? Ben böyle değildim... Ne zaman oldum?
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Ağzımın içindeyken bir anlam
Çıkarken diğer anlam
Havayla temas edip sana giderken başka bir hal
Sana ulaştığında bütünüyle değişmiş vaziyette

"Sözcükler..."

İnsanlar konuşa konuşa anlaşırdı hani?
Konuşmazken anlaşamasak bile en azından yanlış anlamıyorduk birbirimizi...
Al kelimelerini ver sözcüklerimi!

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Biri


Biri var hayatımda, biri…
Sesini duyduğum biri,
Hayır olsun dediğim biri
Şimdi gecenin biri,
Düşündüğüm, an itibariyle bana hayaller kurduran biri…
(E.K)

Sabahattin Ali - İçimizdeki Şeytan

"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizdeki şeytan yok... İçimizdeki aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..."



"...zaten anlatmak istediğim bir şey var, bin bir şekle sokup söylemek arzusuyla yandığım bir tek şey: O da sizi sevdiğim. Bunun dünyanın teşekkülünden beri kaç milyar defa tekrar edildiğini unutmuyorum, fakat siz söyleyin, canlılığndan bir şey kaybetmiş mi? Kainatta hiçbir mevcudun olamayacağı kadar taze ve olgun değil mi?... Bu öyle bir kelime ki, doğuyor ve doğuşuyla beraber kemali de içinde getiriyor. Sizi seviyorum... Başka ne söyleyeyim?" (s.84)

"İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir." (s.262)

5 Temmuz 2011 Salı

Beni Unutma...

Bana bir keresinde, “Parmak izlerimiz dokunduğumuz hayatlardan silinmez.” demiştin. Bu herkes için geçerli mi? Yoksa şiirsel bir zırvalık mıydı?

(Remember Me)

Benim Güzel Hatalarım Var...

(Son zamanlarda çok dinlediğim, çok sevdiğim, en sevdiğim... ) 

Hayat bu kadar mı
Bence değil

Birkaç sözüm var
Biraz senin gibi

Yıkılmayan duvarları var
Bazen resimini,
Bazen uzak yakınlarım var
Ben, ben böyleyim kendi yolumda!

Bırak tutma beni
Kaybetsem üzülmem asla
Ne boş kaygıların
Korkma bana hiçbirşey olmaz

Yanlış doğru gibi
Eksik kalan bir kaç satırsa

Ve ben ben böyleyim
Kendi yolumda


Hayat benim!
Her anımı yaşadıkça sevesim var
Aldırmam hiç yağmurlara
Benim güzel hatalarım var
Bir an bile vazgeçmedim
Kendi yolumdan...


Değer saklanma hiç, geçer zaman
Böylede geçer sen ister vazgeç
Beklentiler sadece üzer
Ayrı dünyalarda farklı farklı kafalarda
Ve ben ben böyleyim
Kendi yolumda


Hayat benim!
Her anımı yaşadıkça sevesim var
Aldırmam hiç yağmurlara
Benim güzel hatalarım var
Bir an bile vazgeçmedim
Kendi yolumdan...

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Sen Benim Hiçbirşeyimsin...


Sen benim hiçbir şeyimsin
Yazdıklarımdan çok daha az
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Lüzumundan fazla beyaz
Sen benim hiçbir şeyimsin
Varlığın yokluğun anlaşılmaz


Sen benim hiçbir şeyimsin.
Yabancı bir şarkı gibi yarım,
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak,
Hiç kimse misin? Bilmem ki nesin?
Uykumun arasında çağırdığım;
Çocukluk sesimle ağlayarak...
Sen benim hiçbir şeyimsin.
Atilla İLHAN

Bir Tek Seni...

Ben sadece seni istedim hayatımda,
Bir tek seni.
Hiçbir şeyi istemediğim gibi
Seninle. Yaşlanmak istedim
Ya da seninle çocuklaşmak
Sana ait olmak istedim büsbütün
Birlikte başlamak istedim güne
Birlikte bitirmek
Biz diyebilmek istedim ikimize..
Sen olmak istedim yeri geldiğinde.
Gitme istedim,
Hep benimle kal,
Hep benim!

Sahi;
Çok şey mi istedim de gittin...

(Alıntıdır)

3 Temmuz 2011 Pazar

İzmir'den Ayrı Kalmayanlar Hasretin Ne Demek Olduğunu Bilmezler...


Körfez temizlenmeden önce 3-4 arkadaşımla dersaneden dönerken leş gibi körfez kokusunu burnumuza mecburen çekerek evimize dönerdik. O zamanlar hasret değildim İzmir'e. Özlemlerimin Gebze'de şaha kalkacağını bilsem o zamanlar bu kokuyu soluya soluya bir kalırdım sanırım.
İzmir'e ilk gelen kendi memleketini anlatmakla bitiremez. Yok işte memleketimin havası, suyu, yağı, eti... derken zaman geçer, arkadaş İzmir'e alışır kendi memleketini ağzına almaz olur. Hele de iç ya da doğu anadoludan gelmişse kış mevsimine hayran kalır İzmirim'in. Bize göre kış çoktan gelmiştir, ama arkadaş hala mantosunu sıkı sıkı giyinip, atkı üstüne atkı takmayı bekler. Ayh ben gülerimm :)) Seviyorum böyle arkadaşlarımı. İklimi gibi ılımandır İzmir insanı. Sarar, sarmalar, yüreği sıcacık içine alıverir.
İzmir'de geçen günlerim oldukça sıradan da olsa ailemin ve arkadaşlarımın yanında olmak müthiş haz veriyor bana. Sıradanlığın nedeni de sanırım okul yeni bitti ya böyle bir alışma, geçiş dönemi olduğundan. Gelecek aksiyonlu günleri hasretle kucaklıyorum.
Henüz İzmir'deki hiç bir arkadaşımla görüşmedim. Evimin ve ailemin tadını çıkarmakla meşgulüm. Hem de öyle meşgulüm ki kimseler dışarıya çıkaramıyor beni. Telefon üstüne telefon gelse de sallamamakla meşgulüm. 1 hafta böyle olmak istiyorum. Annem benden bıkıp "Çık dışarı da iki insan yüzü gör!" diyene kadar. :) Sonra da bir çıkacağım eve girmeyeceğim. Bu yaz ayar tutturmayacağım :D Cılkını çıkartacağım :) Yaşasın İzmir! Yaşasın tatil! Standart günler için ben de yaşamalıyım tabi. Gelecek günlerde görüşmek üzere...

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Hayat Kısa


Şafak vakti düşeceksin,hayallerinin peşine.
Sakın geç kalkma.
Kaç mevsim kaldı,Şunun şurasında.
Kaç bahar daha yaşayacaksın,
Hayat kısa..

Boşver diyeceksin herşeye,
Avucunda hayallerin..
Atacaksın ruhundan tüm yüklerini,

Düşeceksin yollara..

Bir köy kulübesinde geceleyeceksin.

Sabahında keyiflerin..
Tatlı tatlı gerineceksin kapıdan
Güneşin ilk ışıklarına...

Çıngırakların tok sesinden bileceksin,
Koyunların geçtiğini.
Uzaklarda bir yerlerden,horoz sesi gelecek,
Hafiften kulaklarına...

Omzunda kavalı,çobanı göreceksin,
Pan'ın acıklı öyküsü gelecek aklına.
Çeşmenin başında bir su perisi görürsen
Sakın şaşırma...

Ve dağların arasından parlayacak,
Günün ilk ışıkları..
Gübre kokuları dolacak,toprakla karışık

Misss gibi burnuna...

Göreceksin,gökkuşağının binbir renkli
Şavkımalarını..
Kara toprakların ve yeşil çayırların
Buğulu soluğunda,

Yavaşça döneceksin,gıcırdayan
Tahta kapıya..
Sevgilin görünecek,bedenine sinmiş,
Gece oynaşmaları...
Vaaay beeeee....
Şafak vakti düşeceksin,
Hayallerinin peşine.
Sakın geç kalkma.
Hayat kısa...

Tek Dörtlük...


"Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam?
Ben haramı helali karıştırmam:
Seninle içilen şarap helaldir,
Sensiz içtiğimiz su bile haram."

ÖMER HAYYAM