28 Ocak 2012 Cumartesi

Canım Babam...


Babamın küçük kızıydım ben. Elinden tutup bakkala götürdüğü, şeker alıp mutlu ettiği küçük kızı. Küçücük bir kızdım ben; kanayan dizleri olan, pembe pembe elbiseler içinde saçı iki yana örülüp prenses ilan edilen. Yetmedi bana bu mutluluk büyümek istedim. Ve bir gün geldi büyüdüm. Babam artık elimden tutmuyor, şekerle alınacak bir gönlüm bile yok. İnsan kanayan dizlerini özler mi? Ben özledim...

23 Ocak 2012 Pazartesi

Hızlı Yaşam...

Ayyhh allah seni inandırsın şu geçirdiğim son bir hafta o kadar hızlı geçti ki anlatamam sevgili güncem. Karne hazırlığı falan filan derken bitti, geçti ... İzmir'e hızlıca geliş yaptıktan sonra babam ve devreleri ile yenilen yemek ardından da Miniğim ile Forum Bornova gezmesi. Oldukça hızlı yeşadım bu hafta. Bugün haftanın başı ama benim umrumda değil. :) Neden? Çünkü tatiiiiilll :D heyyooo :) Bugün sevdiceğimle de konuşmuşum ohh değmeyin keyfime :) Tatil olduğu için sevgili güncem bu kadar yeter.... Yeni olaylarda, durumlarda görüşmek, gülüşmek dileğiyle. Muahhoo :) Elifcan gülümsemelerle kucaklar seniii :)

Forum Bornova :)

19 Ocak 2012 Perşembe

Günümün Sözü


Merhaba, ben Türk 
Ne zaman adımı söylesem faşist diyorlar. 
Peki neden, neden onlar; 
Kendi adını söylediklerinde demokratlar?

17 Ocak 2012 Salı

İzmir Kadını...


İzmir kadını; gezmeyi sever. Fuarda ''çocuk''tur, Kordon'da ''kokoş".
 Zariftir; çekirdek demez, çiğdem der; mısır diyen satıcıya "darı o" diye efelenir. Temizlik kloraktır. Sabahları kahvaltısında bazen boyoz, bazen de gevrek yer. Sinemaya tek gitmez. Kumruyu bir cins kuş sananlara, her kuşun etinin yenmeyeceğini cok güzel öğretir.Canı isterse herseye bir kulp takabilir. Benjamin Button gibidir yaşlandıkça gençleşir.Yediği balıktan, tuttuğu takımdan,
 sevdiği adamdan asla vazgeçmez. İçince sapıtmaz, eğlenmeyi, gülmeyi bilir... Denizi görmezse yapamaz. Geliyorum dedi mi gelir, gidiyorum dedi mi gider ! Nereye giderse gitsin İZMİR'i över ve elbet bir gün yine İZMİR'e döner.....

16 Ocak 2012 Pazartesi

Mutluluk Listesi...

Telefonu "canıııım" diye açan sıcacık bir ses,
Ayakların yere hiç değmediği zamanlar...
Aşık olmak...
Evdeki huzur..
İzmir!!
Plateste istikrarlı ve başarılı bir çalışmaya daha imza atmak,
Hediye almak, hediye vermek,
Aylardır giyilmeyen pantolonun cebinde para bulmak,
Harcanan emek sonrası öğrencilerinin seni gülümsetmesi, yanından zıplayarak ayrılması...
Beşiktaş'ın gol atması, bunu çıplak gözle görmek, önce bir çığlık atmak sonrasında en yakınındakine sımsıkı
sarılmak...
Tüm sahip olunan şeylere şükretmek,
Annemin güzel elleriyle yaptığı yemekler,
Bardağın dolu tarafını görebilmek
Harika insanlarla iş arkadaşı olmak, onlarla kahkaha krizlerine girmek, tabu oynamak...
Kilo vermek :)
Enesciğin dünya tatlısı gülümsemesine şahit olmak,
Fotograflarda mutlu anlar yakalamak,
"Günaydın!" demek,
Doğru hamle yaptığını öğrenmek...
"Bugün hava ne kadar da güzel!" diyebilmek, havayı içine çekmek...
"Damak" çikolatasını büyük bir hazla yemek...
Yitirip yitirip bulmak...
Yeni bir şey almak...
Beni okaliptüs ağacı sanarak, tıpkı bir koala gibi belime belime dolanan 1. sınıf öğrencileri...
Bulaşık yıkayan annenin beline dolanan babanın kollarını uzaktan uzağa izleyen bir çift göze sahip olmak...
Kar yağdıktan sonra sokağa çıkıp gözüne kestirdiğin, dalları kar dolu ince tarafından bir ağacın altına
geçip onu var gücünle sallamak, kendi kar yağmurunun altında kalmak...
Yüreğinin götürdüğü yere vardığında doğru kararı verdiğine şahit olmak,
Bir insanın yüzünde bir gülümse yaratabilmek...
"İce Age" izlemek,
Ev yapımı pasta yapmak,
İstanbul!!
Kıştan yapılan yaz tatili planlarının tam da planladığın gibi gitmesi,
Mutfakta yeni lezzetler deneyip başkasına tattırdığında "Harika olmuş!" tepkisi...
Türk kahvesi... 
Herhangi bir yeri  yeniden dekore etmek,
 "Seni Seviyorum." mesajı,
Nedensiz sevilen, konusmadan da anlaşılabilen,uğruna dünyalar bir kalemde silinip atilabilen, hep özlenilen, telefonlarda konuşurken boğaza bir yumruk oturmasına sebep olan dünyanın en tatlı kardeşine sarılmak....


Mutluluk listesi yapın kendinize, gece yatağa girdikten sonra sizi mutlu eden şeyleri ufacık da olsa hatırlayın. Hem gece mutlu uymanıza, hem sabah mutlu uyanmanıza sebep olur. İyi gelir, ruhunuza, kalbinize, beyninize... Hayata ne olursa olsun devam eder, seni gülümseten birşey mutlaka olur, onu es geçme. Çünkü Mutluluk sen farkedip de gülümsediğin anda mutluluk olur. Mutluluklarınız bi çok bi çok bi çok en çok hep çok olsun, bitmesin efendim... :)
Gülümsemeyle kalın...

13 Ocak 2012 Cuma

Ömür Hanım...

"Ve güz geldi Ömür Hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.

Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı, yüzüm ömrümün atlası, düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası.

Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım?

Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar?

Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür Hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış. Böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir?

Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?



Yağmur yağıyor ömür hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına... Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?

Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür Hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.

Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür Hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum; umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki?

Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama değil mi yoksa?

Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu, ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim; çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise, bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, dar çevre Yitikleri'nde önem kazanmaya...


Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir ben'e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür Hanım?

Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür Hanım, şiiridir. Beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...

Yalnızım Ömür Hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?

Kendilerinden olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki?

Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...

Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten hele de güncel ve kof her zaman iyidir, düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür... Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.

Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile, bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz.

Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...

Kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir, ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, ağız dil vermez geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.

Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...Sızar iğne ucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan...dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla nem bir avuç ıslaklık...Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de...

Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla.

Yağmur dindi Ömür Hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyunu oynuyor bizimle. Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?

Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür Hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? Kim ne diyebilir ki?

Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan garip bir gülümsemeyle yüzümde, incelik adına ben geçtim... Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlarla çözdüm.

Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür Hanım? "
Şükrü ERBAŞ - Ve Güz Geldi Ömür Hanım

11 Ocak 2012 Çarşamba

Evde Kaldım Ben...

Çok güldüğüm karikatür... :) Bir gün ben de böyle bir programa konuk olup aynen bu diyaloğu yapmayı düşünmüyor değilim... Zira benim için hayatın bu modu böyle işlemeye devam ediyor ve bu karikatür 34 yaşımdaki halimi gösteriyor :) Kocaman gülümsemeler, iyi geceler sevgili güncem ve dostlarım :)

8 Ocak 2012 Pazar

Az...


”..sonra da hayatı boyunca kurmuş olduğu bütün hayalleri düşündü. İçlerinden sadece biri gerçek olmuştu. O da gerçekleşmemesi gerektiği için hayal olarak kurulmuştu.
Sadece hayalde kalacağı için kurmaya cesaret ettiği tek hayali gerçek olmuştu. Sonra başka bir şey düşündü: "Kim seçiyor acaba?" dedi içinden. "Hangi hayalin gerçek olacağını? O hayali kuran mı, yoksa o hayali kurduran mı?"..”
(Hakan GÜNDAY - Az)

7 Ocak 2012 Cumartesi

Günümün Sözü


"Talih insana bütün nimetlerini verse, onları tadabilecek bir ruh gerekir...
 Bizi mutlu eden ; Bir şeyin sahibi olmak değil, tadına varmaktır..."
 
Montaigne

Bugün Günlerden Güzellik...

Soğuk ve gri renkte uyandım Gebze sabahına. Gezmeyi tozmayı aklına cuma gününden kafama koymuş biri olarak İstanbul'un ağlaması pek beni ilgilendirmedi bugün. Sabah bi temiz duşumu alıp, saçımı kurutup, giyinip, takıp takıştırdıktan sonra Kadıköy'ün ıslak sokaklarında çanta ve ayakkabı alışverişine çıktım. Arkadaşlarımla güzel bir gün geçirdim. Geri dönüşte Haydarpaşa'dan trene bindik. Cam kenarında oturup yağmurun insanları, yolları, binaları nasıl ıslattığını izleyip düşüncelere dalarım diye düşünmüştüm, öyle de yaptım; lakin ayaklarımın altından vuran tren kaloriferinin sıcaklığı bütün atmosferi bozdu. O bir saatlik yolculukta allah sizi inandırsın buhar oluverecektim. Ayyyyyhhh!! mayışıklık bir yana elimi kolumu hareket ettiremedim sıcaklıktan. Gebze'ye gelmeden 2 durak önce koltuklar boşaldı da başımı tren penceresinden bir nefes uğruna dışarı çıkardım. O anda mutluluğun tanımını yap deseler sanırım tren penceesinden başımı çıkarmak derdim. 
Çok fazla sıcağı sevmem zaten ordan kurtulduk derken :) Allahım şaka gibi eve gitmek için bindiğimiz otobüsün de kaloriferinin olduğu yerde ayakta durunca ayhh dedim ben dayanamayacağım :) Çarşıda inip eve kadar yürüyüverdik. İyi de ettik hani :) Anlayacağın sevgili güncem yolculuk benim için işkenceye dönüştü. Neyse geçti gitti çok şükür. Asıl paylaşmak istediğim şey ise günümün şarkısı. Yumuşak, rahatlatıcı bir şarkı. Uzun zamandır bir kulak dolgunluğum vardı ama paylaşmak nasip olmamıştı. Bugün uğradığımız kitapçıda çalınca, "Evet!" dedim :) "Günümün şarkısı bu" :) Dinlendirici şarkımı paylaşır, sizleri gülücüklerimle sarıp sarmalarım :) 

5 Ocak 2012 Perşembe

On Yüz Milyon Baloncuk...

Yaklaşık 4 aydır sevgili bıcırıklarımla "Drama" konsepti altında bol eğlenceli etkinliklere imza atıyoruz. Bu durum  kahkaha krizlerinin, duygusal konuşmaların, yaratıcı hayal güçlerinin kapılarını sonuna kadar zorluyor. Her derste başkasının rolüne girmek hem onları hayata hazırlıyor, hem de yaratıcılıklarını geliştiriyor. Böyle bir gelişime benim de katkıda bulunuyor olmam, çocuklarımla gurur duymama yol açıyor. 
Bugünkü konumuz; duygularımız ve yüzlerimiz idi. Oldukça verimli geçen drama kursunun ardından elimde bu güzel fotograflar kaldı. Çekerken her ne kadar gülme krizlerine girsek de en sonunda başardık. 
Seyreyleyin efendim :) Gülücükler :)

 Uğur :)
 Umut :)
 İclal :)
 Burçin :)
 Bahadır :)
 Sümeyya :)
Cemile :)

4 Ocak 2012 Çarşamba

1 Ocak 2012 Pazar

Hoşgeldin 2012!

Dilerim ki 2012 bana ve sevdiklerime iyi, güzel olan ne varsa getirir. 
Dilerim ki çevremdeki herkes avuçlarını dua etmek için Allah'a açtığında avuçlarının milyon katı kadar sevgiye ve mutluluğa sahip olur, dileklerine kavuşur. Tıpkı ben gibi...
Dilerim ki 2012 benim yılım olur. 
Güzel beklentilerim, güzel dileklerim var. 
Elifcan kocaman gülümsemelerle güzel bir yıl diler efendim... (✿◠‿◠)