9 Kasım 2011 Çarşamba

Bayramın Hüznü, Dedemin Ölümü...

Hayatımın en kötü bayramını geçirdim. 05.11.2011 tarihinde dedemi kaybettim, hayata veda etti. Sessiz soğuk...Ben daha önce ailemden kimseyi kaybetmedim bu şekilde. İçimde tarifsiz acı var...  
Ayın 4'ünde İzmir'e geldim. Hasta dedemi hastanede görme telaşındaydım ancak yoğun bakıma alındığını, ziyaret saatinin ise ancak ertesi gün olduğunu söylediler. Durumu epey kötüleşmiş diye düşündüm ama konduramadım ölümü dedemin o gülen yüzüne... 5 Kasım günü, öğlen 5 kişi gittik hastaneye dedemi görme umuduyla. Kardeşim, babam, halam, kuzenim ve ben. Sadece 1 kişi görebilir dediler o da 5 dk. Ben yeni geldiğim için benim görmeme karar verildi. Kuzenim ise doktor olduğundan belki onunda görmesine izin verirler diye o da benimle birlikte yukarı çıktı. İzin verdiler de. Yoğun bakım odasına girdiğimizde bütün hastalar gayet iyi görünüyordu. Bir kişi hariç... Dedem... Önceden kıpkırmızı olan yanakları sarıya çalıyordu. Uyuyordu. Uyandırdık. İlk önce farkına varamadı kim olduğumuzun. Yardım ettik hatırlamasına... "Dede.. Ben geldim. Torunun..."  Hemen gözleri doldu gülümsedi. Kim olduğumu hatırladı. Ağzı kupkuruydu. Birşeyler söylemeye çalışıyor ama anlaşılmıyordu ne dediği. Biraz su ile ıslattık ağzını; ama bir faydası olmadı. Dedemi bu kadar kötü gördüğümü hatırlamıyorum. Ameliyat olduktan sonra bile bu denli çökmüş değildi dedem. Arkadan "Ziyaret saati bitti!" dediler. Dedemi öperek "Yarın yine geleceğim, bayramlaşacağız. " dedim. Yine öptüm. Birşeyler söyledi yine anlayamadım. Dışarı çıkardılar bizi kuzenimle... Bu onu son görüşümmüş... Meğer son öpüşümmüş...
Dedem 85 yaşındaydı. Hayatı boyunca kendini ailesine adamış bir adamdı. Cenazesinde bir damla bile göz yaşı dökmeyen 2 kardeşini de o okutmuş öğretmen yapmıştı. Daha 14 yaşında evin geçimini sağlamıştı. Çocukken yaramazlıklarıma kızsa da hemen gönlümü almasını bilirdi. Çünkü çok yaramazdım ben. Ele avuca sığmayan cinsten. Haklıydı kızmakta... Zeytinyağılı ve salçalı yemekleri çok severdi. Ekşi ile acıyı çok severdi. Aşçıdı benim dedem... Elleriyle birbirinden lezzetli yemekler yapardı torunlarına, çocuklarına, gelinine, damatlarına... Son 5 yılımı uzakta olduğum için dedemi bayram ziyaretleri, 15 tatil ve yaz tatilinde görmekle geçirdim. Onun varlığını bilmek, Gebze'de olsam da ara sıra sesini duymak güzel şeydi. Bizi gördüğüne hep mutlu olur, telefonda son sözü "Mutlu günler dilerim Çocuum..." olurdu. Haksızlığa hiç gelemez, bol bol espiri yapar, her daim gülerdi benim dedem. Mutsuz ya da sinirliyse sesini yükseltir, kimseye eyvallah etmezdi.
Dedemin ölümü en çok çocuklarını etkiledi.  Dedeme zaten üzüldüm o ayrı; ama babamın o ağlayan haline daha çok üzüldüm. Herkes orda önceikle kendi anne ya da babası için üzülüyor. Babamın artık kimsesi kalmadı. Babaannem 1982 yılında vefat etmiş. Şimdi de dedem...
Bazılarına göre ölüm kurtuluş oldu dedem için. Ölümü algılayışı farkı tabi ki herkesin. Kimisi öldü, kurtuldu dedi, kimisi 85 yaş ölüm için uygun bir yaş olduğunu düşünüyorum dedi. Kimisi kendi hayatından deneyimler sunarak acınızı anlayabiliyorum dedi. Algılayışlar farklı olsa da ölümün adı bile ağır geliyor insana, acı veriyor, göz yaşı akıtıyor....
Yaşlı kimseler öldüklerinde insan kendinin de yaşlandığını hissediyor. Ölüm bize uzak, hiç başımıza gelmeyecek gibi düşündürüyor. Hiç beklenmedik zamanda karşımıza çıkıyor. Rabbim rahmet eylesin canım dedemi, babaannemi...


CANIM DEDECİĞİM SENİ HİÇ UNUTMAYACAĞIM. TIPKI BABAANNEM GİBİ. BANA BABAMI VERDİĞİNİZ İÇİN SONSUZ TEŞEKKÜRLER... GİTTİĞİNİZ YERDE RAHAT UYUYUN SİZLERİ SEVİYORUM...

Hiç yorum yok: