24 Ağustos 2011 Çarşamba

Prensesi Bulmaya Gittim, Dönücem...


Kaf dağının ardına bir anka kuşu ile gittim. Arkamdan ekmek kırıntılarını serptim ki geri dönebileyim. Umarım kuşlar yemez...Giderken hayallerimi düşürmüşüm bulan olursa bana haber versin; ya da durun! Neyse hayallerim, bulanın olsun zaten bende daha çok var. Bi de yollara umut serpiştirmişler. Ben bulduğum kadarını aldım. Gördüm mü, hiç dayanamam hemen hepsini alıveririm. 
Şimdi bir masalın içindeyim, masalın kendisi benim. İstediğim kadar mutlu son hazırlayabilirim. Gökten istediğim kadar elma düşürebilirim... Bütün sevdiklerime... 
Mutluluk elmaları... Tap tap tap...

Üzgünüm bugün kapattım dükkanı , bana gelmeyin. Karşıya gidin, esnaflık birbirine destek olmaktır değil mi? Zaten onda olan şey bugün bende yok. Çok taze aşklar varmış, satıyormuş; benimkiler taze bitti. Kara kara bulutlar götürdü benim aşklarımı. Sonra kaf dağında yağmur yağıverdi. Pembe damlacıklar her yeri sardı. Derin bir nefes aldım... Büyüdükçe büyüdü, büyüdükçe büyüdü. Ellerim, yüzüm, topuklarım, yanaklarım bile pembeleşti. Gözyaşlarım da pembeydi. Bulduğum bir sandala attım kendimi öylece. Pembe denizin içinde kürek sallamaya çalışan yapayalnız bir kızdım. Beni kurtarmaya gelecek bir kahraman hayal etti yüreğim. Keşke gelse, dedim... Gelmedi... Cebimde yoldan topladığım umutları çıkarıyodum ki elime bir aynanın parçaları saplandı. Aynanın içinde bir prenses hapsolmuştu. elimi uzattım; pembe bulutların arasında kayboldu. 

Ama bu benim masalım. Ben bu masalım! Prensesi bulmaya gittim, dönücem. Aaaa az daha unutuyordum... Denizde pembe gözyaşlarımı kaybettim. Bulan olursa haber versin. ya da bir "gel" desin hemen gelirim... Eğer beyaz atlı bir prensse kendisi, gözyaşlarımı temiz bir kutuya koysun. Tertemiz gelsin gönlüme, dünyama... Hoşgelsin, sefa getirsin...

Hiç yorum yok: